Çerkes Soykırımı
1864 yılında yaşanan bu kıyım dünya tarihinin en büyük soykırımlarından biri olarak bilinir.
Bilindiği üzere Çerkes tarihi işgallerle doludur. Ancak hiç bir işgal ve iktidar 1800’lerde yaşanan kadar Çerkes halkı için yıpratıcı olmamıştır. O dönem uygulana sert ve açımasız Çarlık politikaları ve 300 yılı aşkın süren Kafkas-Rus savaşları 21 Mayıs 1814’de Kuzey Kafkas halklarını sürgüne yollanmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır.
O tarihte tamamen Rusya tarafından ele geçirilen Çerkesya, bölgede yaşayan halklar için bir sürgün hikayesinin başlangıcı oldu. Savaşın bitmesinin ardından anavatanlarından sürgün edilen Çerkesler, zorla Osmanlı topraklarına gönderildi. Tarihi kayıtlara göre o dönemde 1.500.000’e yakın Çerkes ve bölge halkı Osmanlı’ya sürgün edildi.
Büyük bir kısmı deniz yoluyla Osmanlı’ya gönderilen Çerkesler için bu oldukça zorlu bir süreçti. Ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli topraklarına sürülen Çerkesler, daha sonra Suriye ve Ürdün gibi bölgelere göç etti.
Nüfuslarının yaklaşık %75’i sürgün edilen Çerkesler’in bir kısmı sürgün sırasında hayatını kaybetti. Çerkesler sürgüne tabi tutulurken yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı 400 bin ila 500 bin kişinin hayatını kaybettiği biliniyor.
Sürgün sırasında pek çok Çerkes, deniz kazalarında hayatını kaybetti. Kapasitenin üzerinde yolcu alan gemiler, pek çok deniz kazasının yaşanmasına neden oldu. Hatta bu nedenle geçmişte Çerkesler’in oldukça uzun süre Karadeniz’den çıkan balıkları yemedikleri biliniyor.
Döneme ait resmi evraklara göre sürgün sırasında Çerkes halkının yaklaşık 4’de 1’nin hayatını kaybettiği biliniyor.
Günümüzde Türkiye’de yaşayan Çerkes sayısı, Kafkasya topraklarında yaşayan Çerkes sayısından fazladır.
1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 yılında Adigey’e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyarın soykırım günlerini şu sözlerle anlattığını aktarmaktadır.
“…Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem…”